31 Temmuz 2009 Cuma

Oldboy (2003)

Uzakdoğu sineması denince akla hep kıytırık korku filmleri geliyor son zamanlarda. Aslında Japon, Güney Kore, Çin, Tayvan ve Hong Kong sinemasından oluşan bu kültür zirve noktasını büyük usta Akira Kurosowa'nın, Star Wars filmlerinden western filmlerine ve Braveheart'a kadar birçok Hollywood yapımına da ilham veren şiirsel diliyle yakalamıştır. Son 15-20 yıldır ise yarı komedi yarı karate soslu filmleriyle Jackie Chan, göze hoş gelen dövüş sahnelerinden başka bir numarası olmayan ikinci sınıf Amerikan filmlerindeki cool çekik gözlü rolleriyle Jet Li, katıksız aksiyon filmlerinin yönetmeni John Woo ve Brokeback Mountain filmiyle çok ses getiren oysa "Kaplan ve Ejderha" gibi daha kalifiye bir filmin de yönetmeni olan Ang Lee temsil ediyor. Lee demişken Bruce Lee'yi de unutmamak gerek. O olmasa uzak doğu dövüş sanatları hayatımızı bu kadar parselleyemezdi herhalde. En baştada belirttiğim gibi son yıllarda uzakdoğu sineması -bence- sinemaya hiç bir yenilik getirmeyen ruhlu, hortlaklı korku filmleriyle nam salıyor. Amerikan "teen slasher" filmlerinden iyidir diyenler olabilir tabi bu görüşüme karşılık. Oldboy ise hayli farklı bir film.


Film Dae-su Oh isimli baş karakterin bilmediği bir sebepten kaçırılıp dayalı döşeli bir evde 15 yıl hapis hayatı yaşatıldıktan sonra salıverilmesiyle başlıyor. Dae-su bu esaretten kurtulur kurtulmaz bunu ona yapan adamı bulup intikam almak için arayışlara başlıyor. Bu esnada da lokantada tanışacağı genç bir kız en büyük yardımcısı oluyor. Hayatının durduk yere 15 senesini çalan bu olayı ve arkasındaki kişiyi araştıran Dae-su gerçeği yavaş yavaş ortaya çıkarıyor. Filmin finali ise gerçekten sürpriz son nasıl olur bizlere gösteriyor. Ne Fincher'ın Game'i ne de Bryan Singer'ın Usual Suspects'inin finali bu filmin finalinin karşısında sürpriz sıfatını hakediyor. Filmin tek albenisi finalinde gizli değil tabi. Flashback sahnesindeki kameranın büyüleyici bir şekilde kullanılışı, Dae-su'nun çekiçle 30 kişiye daldığı sahnedeki dövüş kareografileri (ki bu sahne tek seferde ve montajsız bir şekilde çekilmiş), filmin en sonundaki o karın uğultusu ve beyazın büyüleyiciliği, çocuksu bir romantizm ve bonus olarak da klasik müzikle bezeli leziz fon müzikleri de filmi tadından yenmez hale getiriyor.


Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Oldboy hayatımda izlediğim en rahatsız edici film sıfatına açık ara sahip. İnsanı izlerken oldukça meraklandırıyor ama finali de bir o kadar geriyor, tiksindiriyor ve en önemlisi de "insan insana bunu yapar mı?" diye sorduruyor. Keza şiddet sahneleri de öyle. Dae-su'nun canlı ahtapot yediği sahne ve çekiçle adam tepelediği sahnedeki şiddetin koyuluğunu her insanın midesi kaldırmayabilir ama gerçek bir sinemasever için tam bir nirvana noktaları bunlar. Şiddetin tavan yaptığı sahne bence finalde yer alıyor ki bu sahne sanırım Tarantino'yu bile hayıflandırmıştır. Bu arada Cannes'da Grand Prix ödülünü alan film Tarantino'nun da en sevdiği filmlerden birisiymiş. Zaten bir sinefil için intikam, romantizm ve şiddetin şiirsel bir dille anlatıldığı modern bir başyapıt bu film.


Trivia


*Film yönetmen Chan-wook Park'ın intikam filmleri üçlemesinin ikinci filmi. Serideki filmlerin intikam teması dışında birbiriyle bağlantısı bulunmuyor.
*Film aynı isimli bir Japon mangasından uyarlanmış.
*Dae-sunun sushi lokantasında ahtapot yediği sahnede 4 adet canlı ahtapot telef edilmiş. Canlı ahtapot yemek Kore'de oldukça yaygın bir şey ama normalde ahtapotlar önce dilimleniyor.
*Min-sik Choi Dae-su rolü için 6 hafta hazırlanmış ve 10 kilo vermiş.
*Filmin en sonundaki karlı sahne Yeni Zellanda'da çekilmiş. Film tamamen bittiğinde kulaklara bir kar uğultusu sesi geliyor. Bu sesi Yeni Zellanda'daki sahneleri çekerken duyan yönetmen çok etkilenmiş ve filme koymuş.
*Min-sik Choi bir Budist olduğu için her yediği ahtapottan sonra dua etmiş.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder